bazen tutunmak istersin kelimelere. sadece onlar anlar seni yahut üzerinde olan her ne ise onlara emanet etmek istersin. ben artık taşıyamıyorum. biraz da sen taşı dersin. bu cüret nazının geçmesindendir, bilirsin. yoksa kim kimin nazını çeker ki bu devirde... anne, baba, eş, dost, kardeş, arkadaş kaçar olmuş birbirinden. herkes bir diğerine düşman, herkes bir diğerinden kaçmakta. ve nereye kaçtığını bilmeden. kaçmak güç gerektirir de bazen artık kaçamazsın ya. durursun. ellerini dizlerine koyarsın, soluklanırsın. soluklanırsın. geride kovalayan var mı? diye de bakarsın.
kovalayan olsa bir dert, olmasa bir dert. kovalayan olsa bunalırsın, ben zaten bunlardan kaçıyordum, dersin. kovalayan olmazsa da, bir kov
alalayanım, derdime düşenim de yokmuş bu alemde dersin.
eskiden olsa üzülürdüm belki ama üzülmüyorum nedense.. olması gereken buymuş diyorum, içimde telaşın emaresi yok. geçip gidiyorum. ardıma bakmadan. üzüldüğüme üzüldüğüm demlerde geçti. dinginlik güzel şey, içindeki fırtınalar devam ederken hafifi bir meltem gibi esen hüzne bırakıyorum kendimi. o estikçe içimde ben tebessüm ediyorum.
dünya sıkıyor beni. dünya ve içindekiler sıkıyor. her bir adım bir başkasının adımıyla çakışabiliyor. herkeste kendi adımının telaşı, kendi fikrinin izini sürme teşneliği. alın diyorum içimden tüm izler, yollar, adımlar sizin olsun. cedel istemiyorum. ben oyundan çekiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder